Denemeler

Kasvet Zinciri

İnsanların birbirlerini dinlemeleri ve anlayıp anlamamaları hakkında gündelik problemleri içeren kısa bir deneme yazısı.

Üzülme canım sendeki de dert mi? Gelip geçecek olan sorunlar için ne takıyorsun kafana? Aman boş ver, ne dertler ile uğraşıyoruz! O da geçer elbet. Sen kendi sorununa dert diyorsan, ben hiç konuşmayayım. Söylenen bu cümleler çok tanıdık geldi değil mi? Evet tanıdık geldi çünkü bu tür cümleleri sıkça duyar olduk. Bunlar yetmezmiş gibi derdimizi anlatmaya gittiğimiz yerde kederlenip daha da yoğun bir boşluk hissi ile eve döndüğümüz ya da telefonu kapattığımız oldu. Hâlbuki bu duygu yoğunluğundan sıyrılmaya, konuşmaya, aklımızdaki kötü düşüncelerden kurtulmaya ne de çok ihtiyacımız vardı. Kimsenin kimseyi anlamadığı bu çağda birbirimizi “muş gibi” yaparak geçiştiriyoruz. Anlıyormuş gibi, hissettiklerini hissediyormuş gibi, seninle aynı sorunları yaşıyormuş gibi, empati kuruyormuş gibi…

Günümüz duygularından arındırılmış, şehirlere, caddelere, gökdelenlere sığamayan insanların arasında omuzlara çarpa çarpa ilerlemeye çalışan, kendini var edememiş, olduğu gibi baştan sona yalnızlık kokan bizleri tıklım tıklım insan kalabalığında görünür kılmak ne kadar da olağan bir durum. Bunca gürültü, bunca tantana, herkesin koşmaya, yetişmeye çalıştığı hayatlar, işler, aşlar var. Hayatı idame etmek için mücadele edilmesi gereken onca yoğunluk…Hayatın neler sunacağını bilmeden ilerlemek… İlerlerken var olan özümüzü, duygularımızı, yüreğimizde barındırdığımız vicdani duyguların giriş ve çıkışlarını kapatarak bir kenara bırakıp ilerlemeye gayret etmek… Mantığımızın, beynimizi robotlaştırıp hissizleştirmeye çalıştığını görebiliyoruz. Ardından bize kalan büyük bir duygu çöküşü, anlamlandıramama hastalığı ve karşımızdaki kişileri anlamak yerine bize yapılan gibi “muş gibi” yapıp kendi duygu yoğunluklarımızı da geçiştirmeye çalışmış oluyoruz. Kendimizin bile neler hissettiğini, neler yaşadığını artık anlayamıyoruz. Doyumsuz tüketme isteği bizi üretimden alıkoyarak her sabah aynı saatte kalkıyor, mızmızlanıyoruz, öfkelenip, sinirleniyoruz. Eşimizi, sevdiklerimizi kırarak güne kasvet ile başlıyoruz. İş yerinde de patronun bize aynı şekildeki davranışlarına maruz kalıyoruz. Yalnızca bu sefer yerler değişiyor kızan taraf biz değil de bize kızılan taraf oluyoruz. Yani sevdiklerimiz ile yer değiştiriyoruz. Ve onlara yaşattıklarımızı anlamlandırmak yerine tam tersi bir davranış sergileyip eve gittiğimizde kaldığımız bağırış çağırışlara devam ediyoruz. Bir döngü haline gelen duygu yoğunluklarının yakıcılığı boğazımızı, vücudumuzu, anlamlandıramadığımız hislerimizi yakarken gördüğümüz ve gözlemlediğimiz kasvet zincirlerine takılı kalıyoruz. Hâlbuki yaşattığımız duyguları anlamlandırabilsek kasvet zincirleri kırmak daha kolay olurdu. Sorarım sana güzel okur karşındakinin duygusunu ne kadar anlıyorsun? Yoksa sen de anlıyormuş gibi mi yapıyorsun?

Okuduğunuz içerik sevgiyle oluşturulmuştur ❤️

Başa dön tuşu