Röportajlar

Melih Tuğtağ İle Kısa Bir Sohbet

Bu yazımızda sevgili okuyucularımıza yapmış olduğumuz bir röportajı sunmak istedik.

Güçlü mizahı ve pratik zekası ile okuyucularına kendini hayran bırakan Melih Tuğtağ ile küçük bir sohbet gerçekleştirdik.

Bizi kırmayıp sorularımıza cevap verdiği için kendisine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Haydi buyurun, bakalım neler konuştuk?

Öncelikle biz sizi sizden dinlemek isteriz. Melih Tuğtağ kimdir?

Ben 27 Ekim 1987’de İstanbul’da doğdum. Mühendislik okudum. Başarılı bir öğrenci olmuştum. Mühendisliği sevmedim. Bu yüzden mühendisliği bıraktım. Yazar oldum. Aslında hayat hikayem evlendikten sonra özellikle de çocuk olduktan sonra başladı. İşte çocuk, evde çocuk, hayatım ve ben de çocuğum.

Mühendis olma kararını nasıl aldınız? Daha sonra nasıl yazarlık sektörüne geçtiniz?

İyi bir liseye git dediler adam olmak için. İyi dedim kazandım. İyi bir üniversiteye git dediler. İyi bir liseye giden iyi bir üniversiteye gider. Onu da yaptım. Kazandım. Bu arada ben nelerden zevk alıyorum. Allah beni niye dünyaya yolladı. Dünyaya yollarken beni belli özelliklerle kuşattı. Bu kuşandırdığı özellikler neler diye hiç araştırmadım. Matematiğim fiziğim iyi diye gittim mühendis oldum.

Araştırmaya ne zaman başladınız?

Başlamadım. 22 yaşındayken yazarlığın bir meslek olduğunu öğrendim. Üniversitenin 3-4. senesiydi. Aaa dedim yazarlık meslekmiş. Bende yazar olayım. Başka bir iş yapmayayım, ne gerek var diye düşündüm. Yazarlığın çok geniş bir alan olduğunu öğrendim. Reklam yazarlığı, senaryo yazarlığı, metin yazarlığı pek çok yazarlık çeşidi var. En son aklımda olan çocuk edebiyatıydı. Ondan sonra reklamcılıkla başlayan bir yazarlık kariyerim başladı. O zamandan beri de sadece ve sadece yazarak hayatımı geçindiriyorum. Farklı sektörlerde farklı şeyler yazıyorum. Ama bir şekilde yazmayla geçiyor bütün hayatım.

Böyle mi devam edecek?

Yani Allah izin verirse ben istiyorum. Memnunum şuan hayatımdan, bir şekilde metin ve yazıyla iştigal olmak beni iyi hissettiriyor. Belki marangoz olurum.

Sadece çocuklar için mi yazmayı düşünüyorsunuz? Yoksa ileride yetişkin kitapları da yazma fikriniz var mı?

Çocuk edebiyatında önce yazdığım şey yetişkin metni. Ben edebiyat dergilerinde yetiştim. Halen de edebiyat dergilerinde devam ediyor yazım hayatım. Yetişkinler için de bir şey yazmak istiyorum. Yetişkinlerle alakalı yazan edebiyat dergilerindeki arkadaşlara konuştuğumda diyorum: 10 yıl sonra kral benim.

Yetişkinler için yazmayı düşündüğünüz bir tür var mı?

Ben mizah yazarıyım. Mizahla alakalı bir şeyler muhakkak yazarım. Ben en ciddi olayı bile mizahla anlatabiliyorum. Mevcut yazdığım cins dergisinde de en ciddi meseleyi bile mizahla anlatmayı seviyorum. Mizahla anlatabiliyorum. Başka şekilde anlatamıyorum.

Yazmak ne kadar sürenizi alır?

Yazmak bütün ömrümü alıyor. Uyanık olduğum her vakit yazıyla alakalı geçiyor. Uyandığımda mesai saatim başlıyor. Uyuduğumda da bitiyor. Çünkü sürekli aklımda yazıyla alakalı yani fiili olarak yazmasam da aklımda yazıyla alakalı bir şeyler dönüyor. Hatta o konuda bizim hanım çok şikayetçi. Bir şeyler düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum. En sonunda: bu da böyle dimi diyorum. Kadın şaşırıyor.

Sizce yazmak yetenek işimi yoksa öğrenilebilir mi?

Yetenek işi. Güzel yazıyor olmak yetenek işi değil. Yazamaya sabredebilme, kendini yazıyla ifadeye sabretmek yetenek işi. O yüzden güzel yazmak değil, yazabiliyor olmak ve yazamaya sabretmek yetenek işi. Bu yoksa Allah bize bunu vermiyorsa kimse yazamaz. Yazar bir kere yazar, iki kere yazar. O tesadüfen yazmıştır. Ama devamlı bir yazı serüveni olmaz.

Bir okurunuza sessiz sakin serisi hakkında ne merak ettiğini sorduk. Kendisi sessiz sakin karakterinin sizin çocukluğunuzla bir ilgisi olup olmadığı sordu ve sessiz sakin ailesi sizin aileniz mi?

Sessiz sakin direk benim. Kendi çocukluğum. Ben üşengeç, tembel, uykucu biriyim. Toplumun %90’nı nasıl bir çocuksa bende öyle bir çocuğum. Bu toprakların tüm avantajına ve dezavantajına sahip bir çocuktum. Bu seriyi bana yaz dediler. İyi dedim yazarım. Sözleşmeyi imzaladım. Sözleşmeye baktım, 10 kitap. Ben 10 kitap ne biliyorum. O zaman en iyi bildiğim şeyi yazayım. Kendimi yazdım. Sürekli kendimi yazdım. Otomatik olarak da ailesi benim ailem annesi benim annem, babası da benim babam, kardeşi benim kardeşim ama normalde biz 2 kardeşiz. Kitaptaki ağabey karakteri Coşkun benim ergenlik halim. Hatta baba da benden bir şeyler de var. Tesbih koleksiyonu gibi. Sessiz sakinin babası benim babam ve benim şimdiki halim. Abisi ergenlik halim. Kitap da bolca ben var. Baya nefsi emare bir kitap.

Nitelikli çocuk kitabı yazmanın püf noktaları nelerdir?

Nitelikli çocuk kitabı yazmanın noktası, çocuk kitabı yazmaya çalışmamak çocuğa göre edebiyat yapmaya çalışmak. Yani çocuğa görelik prensiplerine uyan edebiyat yazdığımız sürece, çocuğa çocuk muamelesi yapan vay efendim sen çocuksun bu yüzden de biraz geri zekalılık vardır, muhtemelen diyerek bakarsak olmaz. Çocuğu ciddiye aldığımız zaman ona iyi bir çocuk kitabı yazmış oluruz.

Ülkemizde çocuk kitaplarında büyük yanlış olarak gördüğünüz bir durum var mı?

Evet. Çocukların aptal yerine konulması büyük bir yanlış. Çocukların zeki olduğunu kabul etmemek, onları birey olarak, küçük insan olarak görmemek küçük insan aslında, ekstra ayrı bir yaratık değil. Normal bir insana ne yapılıyorsa ona da aynı muameleyi yapmalıyız. Ve sürekli bir şey öğretmeye çalışmak yani çocuk ders kitabından bir şey öğreniyor. Annesi ve babasından bir şey öğreniyor. Sokakta karşılaştığı her yetişkinden bir şey öğreniyor. Bir de gidip niye kurgu eserde öyküde, romanda eğlenmek için okuyacağı bir sanat eserinde bilgiyle karşılaşsın. Bilgiyi fark etmeden ne olduğunu anlamadan öğrenmesi için sanat eserine ihtiyaç var. Biz bir sanat eserinde ancak bilgiyi ne olduğunu anlamadan öğreniriz. Bu da alt benliği olan bilgiler. Üst benlikte tutmayız. Bilinçaltımıza hitap eden bilgidir ki üst benliğe yapılan ders kitabından öğrendiği dersten daha etkilidir. Bir roman içinde fark etmeden didaktik olmadan öğrendiği bilgi, didaktik içeriğe maruz kalmadan öğrendiği bilgi normal bir ders kitabından daha etkilidir, bilgi verimi açısından.

Çocuk kitapları yazarken çocuk psikolojisine yönelik nelere dikkat edersiniz?

Onlara ben dikkat etmiyorum. Onlara danışmanlarımız, danışman dediğim eşim. Pedagojik açıdan o değerlendirir. Yayınevinin editörleri var. Üçüncü gözler var, kitaba bakan onlar değerlendirir. Yoksa ben psikolojiyi düşüneyim falan diyerek yazarsam o otomatik olarak didaktikliğe kayıyor. Ama bazı kitaplarda psikolojik bir soruna ya da psikolojik soruna yol açabilecek bir derde deva olmak için yazdığım oldu. Ve daha sonra bunu düşünmedim. Böyle yazmalıyım, diye bu düşünce beni didaktikliğe itecek diye endişem var. Bu riskten kaçmak içinde bir amaçla yola çıkıp amacı düşünmeden yazma yöntemini tercih ediyorum.

Sizce çocuk eğitiminde ve psikolojisinde kitapların yeri nedir?

Örtük öğretim daha kalıcı bir öğretim yöntemi, az önce bahsettiğim didaktik olmadan metindeki kurgunun içine yani hayatın doğal akışına çünkü metin hayatın doğal akışıdır. Hayatın doğal akışında deneyimleyerek öğrendiğimiz bilgi bir insanın okuyarak öğrendiğinden daha faydalıdır. Bunun atasözüne işlemiş şekli nedir? Bir musibet bin nasihatten iyidir. Bu nedir? Deneyim kitabi bilgiden daha önemlidirin temsilidir. Bu yüzden edebiyat eseri kurgunun içine sokar. Hayatın normunun içine sokar ve orada edindiğiniz bilgiyi fark etmeden edinirsiniz, nasihatten daha iyi bir musibetle karşılaşmış olursunuz. Tabi kitapta musibetle karşılaşmayız genelde ama nasihatten daha etkili bir tecrübeyle karşılaşmış oluruz. Bu da hem eğitime hem psikolojiye daha büyük katkı sağlayacaktır.

Edebi kişiliğinizi keşfetmeseydiniz kendinizi nerede bulurdunuz?

Mühendisliğe devam ederdim. Mutsuz bir mühendis olurdum. Sürekli somurtan işe gittiğinde dert yanan mühendis olarak hayatımı devam ettirirdim. Bu da zaten toplumun %90’nını kapsayan bir durum. Yine ben %10’luk kısımda kalan şanslı bir kişiyim. Allah’a şükür. Allah bozmasın.

Hedefleriniz neler?

Hedeflerim yazarak ölmek. Yazmaya devam edeyim, Allah benden razı olsun. Allah’ın razı olduğu bir şekilde yazmaya devam edeyim. Öldüğümüzde de son nefesimiz iman ile olsun. Hedef son nefeste iman o arada da hayatımı da yazarak kazanırsam üreterek kazanırsam ve o sırada insanlar halen benim üretmemi istiyor olursa. Düşünüyorum; Şu an benim üretmemi istiyorlar, yıllar sonra halen üretmesi beklenen bir yazar olmak hoş bir his olurdu. Allah nasip ederse öyle istiyorum.

Son söz: Melih Tuğtağ’yı şuan mesleğini sevmeyen bir mühendis olarak görebilirdik. Ama onu çok iyi bir yazar olarak görüyoruz. Mutsuz ve sıradan bir hayat hikayesi yerine güzel ve havalı bir hayat hikayesi inşa etti. İstedi ve başardı.

Okuduğunuz içerik sevgiyle oluşturulmuştur ❤️

Başa dön tuşu