DenemelerSözler

Mutlu Olmalı Mıyız?

İnsan, kendi saadetinin mimarıdır.

(Henry David Thoreau)

Sahiden kaçımız bu soruyu kendi kendine sorar?

Gerçekten buna gerek var mıdır?

Nasıl mutlu olunur?

Mutluluğun bir tanımı varsa, nedir?

Ne olduktan sonra biz “mutluyuz” diyebiliyoruz?

Sorularımız aklımızda kalsın biz konumuza doğru yürümeye başlayalım. Mutluluk, TDK’ya göre şöyle tanımlanır: “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık” bu tanımlamanın yanı sıra bir de topluma mal edilmiş ünlü düşünürlerin, filozofların mutluluğu tanımlamaları var ki onların mutluluğu ele alışı biraz daha sübjektif ve sorgulayıcı. Biz ise mutluluğu psikoloji bilimi ile ilişkilendirerek ve aslında onun tanımından ziyade mutluluğun gerekliliğini gerçekten işe yarar bir şey olup olmadığını tartışacağız.

Psikoloji, tarihsel perspektifinde mutluluğu kendine bir argüman edinmiştir. Önceleri mutluluk, psikolojik değerleme de kişilerin taşıması gereken olmazsa olmaz kriterlerdendi. Fakat günümüze yakın kuşağa öncülük eden Aaron Beck ve ondan sonraki kuşağa bakarsak aslında kişileri mutlu etmeye çalışmaktan çok mutluluk bilinci, duygusal zeka kavramları üzerinde mutluluk psikolojide yer edinmeye başladı. Popüler Psikoloji olarak isimlendirilen safsataya göre insanlar mutlu olabilmek için çokta yorulmazlar zira açıklamalarına göre mutluluğun bir şifresi vardır, birkaç adımda ona ulaşılır veya evrene mesajlar göndererek ona sahip olunabilir. Bunlar gibi bir çok aldatmaca ile günümüzde, aslında hiçte anlatılan gibi olmayan, psikoloji bilimi baş etmeye çalışır. Sayısızca akademik ve bilimsel perspektife dayanan çalışmalara göre, ruh sağlığı çalışanları artık insanları mutlu etmeye çalışmak zorunda değildir. Bundan böyle ruh sağlığı çalışanlarına düşen yegane görev, mutsuzluğun da olması, hissedilmesi gereken bir deneyim olduğudur. Zaten biz mutluluğu tanımlarken onun karşıt tüm tanımlamalarına atıfta bulunmaz mıyız? TDK tanımına tekrar bakarsak “eksiksiz, bahtiyarlık, kıvanç durumu…” gibi kavramlarla anlatılmaya, ifade edilmeye çalışılmıştır. Bu tanımların karşıtlarına baktığımızda, eksik olma, memnun olmama, huzursuzluk gibi kavramları düşünebiliriz. Yani, sözüm ona biz mutsuzluğu deneyimlemeden mutluluğun önemini ve onun neden gerekli olduğunu anlayamayız. Bu sebeple, günümüz modernitesinde mutlu olmak kesinlikle sahip olunması gereken biçilmez kaftan durumunda. Zaten popülariteye bakacak olursak yaşamın daha çok; haz, zevk, kısa zamanda çok iş yapmak gibi sonunda mutsuzluğu mekan eyleyecek safsataları vardır. Artık gençler az çalışıp güzel bölümler okumak, çalışanlar az yorulup çok para kazanmak, büyük şirketler az gider yapıp gelirlerini katlamak istiyorlar. Bana sorarsanız bunun kaynağından biri ise, popülaritenin insana dayatması, mutluluğu, hazzı, zevki çar çabuk ulaşılabilecek kadar değersiz önemsiz hale getirmesi. Oysa ne de güzeldir ilk alın terinin bedeli, ekilen bitkinin hasadı, çekilen cefanın sefasını sürmek gerçekten güzeldir. Hem boşuna mı varolmuş bu dizeler:

Toprak kokan iri nasırlı elleriyle

Umuda tırpan vuracaklar…

(Aslan, Fikret Kemal/ Hasat Zamanı )

Güzel olmasaydı yazar mıydı şair? Bunları anlatmakta, sıralamakta ki amacım zihinlerimize kazınmış paranoyayı değişimlemek. Baştaki sorularımıza dönelim, şu ana kadar öyle sanıyorum ki mutluluğun tanımı, gerekli olup olmadığı veya ne olup olmadığına yeterli yanıtlar verdik. Öyleyse biraz da bu mukaddes ötesi olarak lanse edilen garipliğin nasıl elde edileceği ve ne zaman oldum denilebileceğine. Hemen heveslendirmeden şunu belirtmek isterim ki bir tarifi yok, olmaz, olmamalı da (Anayasamızın ilk üç maddesi). Peki buna düşünürler ve psikologlar nasıl bakmışlar, şöyle ki değerli gördüğümden öncelikle bir Alman atasözü paylaşmak isterim:

Herkes kendi mutluluğunun demircisidir.

Atasözlerini, deyimlerini çok severim. Onlar az sözle bizim sayfalarca yazdığımız yıllarca tartışıpta uzlaşamadığımız konuları oldukça güzel sunarlar. Bu atasözünden benim anladığım şudur ki mutluluk öyle popülaritenin bir albeni olarak cilaladığı ticari kaygıyla yazılmış sayfalar dolusu şifre değil veya hemen ulaşılacak kadar basitte değil. Demircinin bir imge olarak seçilmesi tesadüfi değildir. Demirci emekle yoğurur işini, sabırla, metanetle ve işinin sonunda vardığı hazzı, emeği işlediği demire yansıtır. Bundandır ki demircilerle ilgili sayısızca atıf vardır. Burada kasıt mutluluk;

  • Emek verilmesi,
  • Sabırla beklenmesi,
  • Çabucak ulaşılamaması,

bilinmesi gereken bir olgudur, devam eden bir sürecin tamamlandığında aldığı adlandırmadır. Evet, bakın tartışarak kendi mutluluk tanımlamamıza ulaştık. Deminden bu yana size vermek istediğim tanımlama buydu. “Mutluluk, devam eden bir sürecin tamamlanması ile aldığı son halinin adlandırılmasıdır.” Şimdi biz bu tanımlamayı baz alırsak mutsuzluktan kedere düşer miyiz? Hayır, neden derseniz tanımda açıkça belirttik ya, mutluluk devam eden bir süreç sonunda oluşuyor, demek ki süreç boyunca kimi zaman huzursuz kimi zaman bıkkın kimi zaman sevinçli kimi zaman kederli ve dahasını hissedebiliriz. En nihayetinde süreç tamamlanması ile oluşur, mutluluk.

Son olarak unutmamalıyız ki mutluluk,

  • Materyalist tavırla elde edilemez.
  • Popüler Psikoloji kitaplarının, koçların, gelişimcilerin dayatması ile olmaz.
  • Kesinlikle ulaşılması güç ve yine kesinlikle ulaşılması gerek bir yer olarak görülemez.

İlgili maddeleri sebepleriyle neticelendirdikten sonra, mutluluğun bir kaide kuralı yoktur ki odalarımıza girip masamıza oturup kağıt kalemi ele alıp bunun sistematiğini yazalım. Mutluluk, bizim hayat karşısında yaşadığımız deneyimlediğimiz yaşantıları devam eden bir süreç olarak ele alıp bu süreç boyunca hedeflediğimiz herhangi bir niteliğe ulaşmak isterken insanoğlunun sahip olduğu her duyguyu sıcak kanlılıkla, tebessüm ile karşılamak cesur bir tavır ile sıra sıra dizilen aldatmacalardan ulaşmaktır. Dilerim ki mutluluğu arayan bireylerin kendini bulduğu deryadır!

Ne yazık ki mutluluk, ona giden yolda bulunmuyor

(Stanislaw J. Lee)

Okuduğunuz içerik sevgiyle oluşturulmuştur ❤️

Başa dön tuşu