Kuramlar

Oidipus Kompleksi

Başlığı okuduğunuz zaman muhtemelen benim de ilk duyduğum zaman verdiğim tepkiye yakın bir tepki verdiniz sizde: Nedir ki bu Oidipus Kompleksi? Benim de ilk kez bir kitapta gördüğüm zamana kadar hiçbir fikrimin bulunmadığı bir konuydu. Kavramı gördükten sonra biraz araştırma yapıp ne olduğu hakkında bir fikir edinmeye çalıştım. Gelin bulduklarıma beraber bakalım ve beraber yeni bir kavram öğrenelim.

En temelinde Oidipus Kompleksi Sigmund Freud’un kurucusu olduğu psikanalitik teoriye göre “karşı cinsiyetten olan ebeveyni sahiplenmek ve kendi cinsinden olan ebeveyni saf dışı etme düşüncesiyle çocuğun beslediği duygu, düşünce ve fantezilerin toplamı” olarak açıklanabilir. Bu tanımı okuduğunuzda, okuduğumda az da olsa bir şeyler canlanmış olduğunu düşünüyorum zihninizde. Daha iyi açıklayabilmek ve anlayabilmek adına bu kompleksin ortaya çıkışı ve isminin verilişine dair anlatılan bir hikaye ile devam etmek istiyorum.

Mitolojiye göre, Antik Yunan’da Thebai Şehrinin kralı Laios’un çocuğu olmaz ve Apollon’a derdini anlatır, yardım ister. Apollon “bir oğlun olacak, ama bu çocuk ileride seni öldürecek, kraliçe yani annesi ile evlenecek ve daha sonra herkes mutsuz olacak” der. Laios, Apollon’u dinler ve çocuk isteğinde ısrarlı olmaz. Ama kehanet gerçekleşir ve bir süre sonra kraliçe hamile kalır, bir erkek çocuk dünyaya getirir. Laios herkesin mutluluğu için bu çocuğu öldürtmek için emir verir. Araya Kraliçe Lokaste girer ve celladı; bebeği öldürmemesi, uzak ve tenha bir yere bırakarak ölüme terk etmesine razı eder. Cellat bebeği ayağından ağaca asar ve ölüme terk eder. Yoldan geçen ve başka bir şehrin kralının emrinde olan çobanlar çocuğu kurtarırlar. Bebeği Korinthos Kralı Polybos’a getirirler. Bu şehrin kraliçesinin de çocuğu olmadığı için bu bebeği çok sever ve evlatlık alıp, büyütmeye karar verir. Asılı kaldığı ipin etkisi ile ayağı şişip incinen bebeğe ayağı şiş anlamına gelen Oidipus adı konulur. Oidipus büyüyünce, hakikati öğrenebilmek için kâhinlerin memleketi Delphoi’ye gitmeye karar verir ve kralın gerçek evladı olmadığını öğrenir. Gerçek ailesinin kim olduğu öğrenmek için Apollon’a gider. Apollon, Oidipus’a kehaneti anlatır. Babasını öldürmek istemediği için uzaklara kaçan Oidipus, yolculuğu sırasında çıkan bir çatışmada bilmeden öz babası olan Laisos’u öldürür.

Oidipus’un doğduğu kente yola düşer. Gelip geçene bilmece sorarak, doğru yanıtı veremeyenleri öldüren bir mitolojik yaratık olan Sphinx ile karşılaşır. Sphinx tarafından bilmece Oidipus’a da sorulur: “Sabahları dört ayağı, öğlen iki ayağı ve akşamları üç ayağı ile yürüyen nedir?” Oidipus hemen yanıtlar: “Sabahları yani hayatın ilk dönemlerinde el ve ayakları üzerinde emekleyen, hayatının öğle vaktinde yani büyüyünce iki ayağı üzerinde yürüyen ve hayatının akşam vaktinde yaşlılığında ayaklarına ek olarak bastonu bir ayak gibi kullanan varlık insandır” der. Bu yanıt karşısında Sphinx kenti affeder ve kendisini uçurumdan atarak intihar eder. Bu olay halk tarafından çok büyük bir sevinçle kutlanır ve kral ilan edilir. Gerçek annesi olduğunu bilmeyerek eski kralın dul karısı yani annesiyle evlenir ve dört çocukları olur. Bu duruma çok öfkelenen Tanrılar, kent üzerine kuraklık, kıtlık ve sefalete neden olan felaketler yağdırırlar. Bu felaketlerin nedenini öğrenmek için bir büyücüye danışan Oidipus, büyük bir keder içinde kehaneti öğrenir. Annesi Lokaste kendini öldürür, Oidipus da annesinin iğnesi ile gözlerini kör eder. Gerçeği öğrenen kızgın kent halkı felaketin sorumlusu olarak Oidipus’u aşağılar ve kentten kovarlar. Krallığı elinden alınan ve gözden düşen Oidipus’a kızı Antigone hariç diğer çocukları yüz çevirir. Dilenci olarak hayatını sürdüren Oidipus ve kızı Antigone gibi, Oidipus’un diğer çocukları da felaketler içinde sefil bir şekilde ölürler. “Eden bulur” sözünü doğrulayan bu acıklı mitolojik hikâye zamanla sevgi ve birliğinin, ebeveyn-çocuk bağlılığının bir simgesi olur.

Hikaye ile birlikte kavram daha çok oturmuştur zihnimizde diye düşünüyorum. Daha özel tanımlara indiğimizde ise karşımıza daha açıklayıcı kavramlar çıkıyor.

Freud’a göre her çocuğun ilk aşkı karşı cinsteki ebeveyndir. Erkek bebeğin sürekli annesine şımarması, babasının annesiyle ilgilenmesinden rahatsız olup ağlaması veya araya girmesi örnek olarak verilir. Erkek çocuk genellikle evde güçlü bir otoritesi olan güçlü rakibi babadan çekindiğinden her iki ebeveynden de uzaklaşmak zorunda olduğunu hissederken, annesinden çekinen kız çocuk hayran olduğu güçlü babasına daha çok yaklaşır.

Oidipus kompleksi olumlu ve olumsuz olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkar. Olumlu biçimi yukarıda okuduğumuz efsaneye uygunluk gösterir, yani erkek çocukları babalarına, kız çocukları ise annelerine karşı rakip veya düşman gözüyle bakar ve içten içe onların yok olmasını ister. Freud’a göre erkek çocukları annelerine, kız çocukları ise babalarına karşı aşırı bir cinsel eğilim (libido) gösterirler.

Olumsuz biçimi ise bunun tam tersidir. Freud’un adlandırdığı fallus döneminde (3-5 yaşlar), bu karmaşa yaşanır. 5 yaşından sonra bu karmaşa etkisini yitirerek bir latens (duraklama-uyuklama) evresine girer ve ergenlik ile birlikte yeniden canlanma gösterir. Dışta sevisel (cinsel) obje seçimiyle az ya da çok bu yıkım başarıyla gerçekleşir.

Kişilik gelişiminin 3-5 yaş dönemi Freud tarafından fallik dönemi olarak adlandırılır. Freud, bu yaş döneminde erkek çocuğun annesine karşı duyduğu aşk nedeniyle babası tarafından cezalandırılacağı korkusuyla yaşanan karmaşaya da Odipal Kompleksi adı verilmiştir.

Mitolojide çocuğun ebeveynine aşık olup evlenmesinin tatsız bir eylem olması nedeniyle sadece tanrılara özel bir uygulama olduğu kabul edilir. Freud bu teorisini yukarıda anlattığımız hikayeden esinlenerek isimlendirmiş.

Umarım yeterince açıklayıcı bir yazı olmuştur ve zihinlerimizde Oidipus kompleksi ile ilgili belli başlı düşünceler oluşturabilmişimdir.


Yararlanılan Kaynaklar:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Oidipus_kompleksi

http://www.cised.org.tr/sayfa177.html



Okuduğunuz içerik sevgiyle oluşturulmuştur ❤️

Başa dön tuşu