Filmlerle Psikoloji

İnsanlara Yapılmış En Acımasız Deney: Three Identical Strangers Belgesel Analizi

Three Identical Strangers belgeselinde yapılan deneyden ve o deneye konu olan üçüzlerin hayatlarından bahsetmektedir.

  • Hayatınızın aslında bir deneyden ibaret olduğunu öğrenseydiniz, ne hissederdiniz?
  • Peki bizi biz yapan en temel faktör nedir?

Bu soruların cevabını belgeseli izlerken sık sık sorgulayabilirsiniz.

Three Identical Strangers Türkçesiyle Üç Tanıdık Yabancı belgeseli Tim Wardle tarafından yönetilmiştir. Edward Galland (Eddy), Robert Shafran (Bobby) ve David Kellman adında kasıtlı olarak birbirinden ayırılmış farklı aileler tarafından büyütülmüş, 19 yaşında birbirlerini bulmuş üçüz kardeşlerin hayatlarını ve daha sonra gizli olarak yürütülen bir araştırma için kullanıldıklarını aktaran 2018 yapım bir belgeseldir. Gelişimde gen mi, yoksa yetiştirilme tarzının mı etkili olduğunu araştıran ve sosyo-psikolojik açıdan 3 farklı aileye verilen üçüzlerin bundan sonraki hayatlarının kayıt altına alındığını göstermektedir.

Belgeselin başlarında birbirlerinin klonu gibi olan Bobby, Eddy ve David üçüzlerinin birbirlerini tesadüf eseri bulmasına tanık oluyoruz. Her biri farklı kesim ailelerde (düşük, orta, yüksek) yaşıyor ve onların öğretilerine göre büyüyorlar. Bobby’nin babası; doktor, annesi avukat ve en prestijli yerde yaşıyor. David’in babası mavi yakalı bir işçi, sevecen bir baba. Eddy’nin babası öğretmen, otoriter sert bir baba, orta sınıf bir yerde yaşıyorlar. Çocuklar ayrıldıklarında henüz 6 aylıkmış. Ve kardeşler ayrılma anksiyetesiyle 2 yaşlarında kafasını vurup, nefeslerini tutarlarmış. Üçüzler 19 yaşlarında rastlantısal olarak bir araya geldiklerinde geçmişi düşünmeyip birlikte olmanın tadını çıkarmışlardı. Üçüzlerin çocukluklarında dikkat çekici bir faktör vardır, bu faktör eve birilerinin gelip, el göz koordinasyon testlerini uygulamaları, Rorschach kartları göstermeleri ve oyun oynarken onları videoya almalarıydı. Aileleriyle görüşüldüğünde bütün evlatlık çocukların gelişimini takip ettiklerini aktarmışlardır. Üçüzlerin ortak özelliklerinden bazıları şunlardır: Bir zamanlar hepsinin güreş yapması, aynı renkleri sevmesi, aynı sigara markasını sevmeleri. Tabii başta ortak özelliklere ne kadar çok dikkat çekildiyse, sonrasında birbirlerinden oldukça farklı olduklarını görüyoruz.  Üçüzlerin öz annelerinin psikiyatri servisinde yatan hasta olarak tedavi görmüş olması dolayısıyla çocukların üçünün de ergenliğinde psikiyatrik geçmişleri bulunmaktadır. Aynı şekilde belgeselde birbirlerinden ayrılmış daha sonra birbirlerini bulan ikizlerin de annesinin klinikte yatan hasta olarak psikiyatrik bir geçmişi var; benzer şekilde kendilerinin psikiyatrik bir öykülerinin olduğu görülmekte.

Peki bu evlatlık verilen çocukları ne gibi koşullar bekliyordu? Bütün ayrılan çocukların kendilerinden büyük bir ablaya sahip olmaları ve evlatlık olarak verilen üçüz veya ikiz çocukların annelerin ruhsal bir bozukluğa sahip olmaları şartı aranıyordu.

Bu gizli araştırmada bakılan faktör şuydu; aile dinamikleri sonucu ebeveynliklerin çocukta yarattığı değişiklikler. Yani belgeselde yer alan çocuklara psikolojik testler yapan klinik psikolog Lawrence M. Perlman’a göre araştırmanın amacı ebeveynlerin anne-baba tutumlarının çocuklarda gelişimi nasıl etkileyeceğini araştırmak. Gen, kalıtım mı önemli? Çevresel etken gelişimi etkileyebilir mi? Fakat Lawrence M. Perlman da tam anlamıyla araştırılmak istenen konuyu bilmiyor çünkü kendisi de 10 ay sonra bu gruptan ayrılmıştır.

Etik ilkeler içerisinde yapılan araştırma; çocuklardan ve ailelerden izin alınmadan, gizli olarak yürütülen bir araştırmayı kapsadığı için temel etik ilkelerinden özerklik (kişiye saygı), yararlılık, zarar vermeme, bütünlük ve dürüstlük ilkelerini ihlal etmiştir(2).

Gelişim psikologları uzun yıllardır gelişimde kalıtım ve çevrenin etkilerini anlamaya çalışmaktadır. Gelişim konusundaki çağdaş görüşlerin çoğu çocuk gelişiminde hem biyolojik hem çevresel etkenlerin etkili olduğu görüşünü savunmaktadır. Fakat bazı araştırmacılar kalıtımın gelişimde büyük bir payı olduğu görüşünü savunurken, bazı araştırmacılar çevresel faktörlerin gelişimde etkisinin olduğunu söylemektedir. Arnold Gesell “Bebeğin büyümesini değişmez kılan ve koruyan kalıtımsal koşullardır.” demektedir. Bunun aksine Watson gibi davranışçı kuramcılar kesin bir görüşle gelişimde çevrenin etkili olduğunu söylemişlerdir(3). Ancak genellikle “Gelişim; kalıtım ve çevrenin etkileşimiyle oluşmaktadır” görüşü hakimdir. Kalıtım yoluyla var olan özellikler, çevreyle etkileşime girerek gelişimi belirler. Bireyin sahip olduğu özellikler, genlerin belirlediği sınırlar içerisinde çevreyle etkileşim içinde biçimlenir(4).

Kişilik; bireyi diğer kişilerden ayırt eden, tutarlı bir şekilde sergilenen, bireye özgü özelliklerdir(4).

Kişiliğin temeli ilk beş-altı yıl içerisinde atılır. Yörükoğlu’na (1987) göre kişilik aile ortamında gelişir. Çocuğun toplumun değer yargılarına ve niteliğine uygun birey olarak yetişmesi önce aile çevresinde sağlanmaktadır. Aile, insan ilişkilerinin perdelendiği bir sahne olarak düşünülebilir. Çocuk sahnede, insan ilişkilerini her yönüyle gözlemler ve yaşar. Bütün olumlu ve olumsuz nitelikleri evden etkilenerek kazanır. Her ailenin yazılı olmayan kuralları vardır ve bu kurallara ailedeki her üyenin uyması beklenir. Bu kurallar kişilik ve kimlik kazandırır. Çevre etkisiyle değişmeye uğramayan pek az kalıtımsal özellik vardır. Başka bir örnekle kalıtım insan doğasının toprağı olarak düşünülürse, kişilik de o toprakta yetişen bitkidir. İnsanın yapısında bazı çekirdekler olsa dahi eğitimle onlar da değişime uğrarlar. Örneğin; korku tepkisi. Çocuğun aşırı korkak ya da cesaretli olması, korkmaması yetişme tarzına bağlıdır(5).

Bu söylemler doğrultusunda bakıldığında; Eddy, Bobby ve David’in bazı özellikleri ve düşünceleri kalıtımla, kalıcı özellikleri ise yetiştirilme tarzından ve anne baba tutumuyla oluşmaktadır, bu sebeple her birinin bakış açıları, ötekinden farklıdır.

Sevgi dolu bir babayla büyüyen David yetiştirilmenin kendisi üzerindeki etkisini şu şekilde aktarıyor: “Bugün hala hayatta olma sebebimin ailemden dolayı olduğunu biliyorum. Mücadele ettiğim sorunlarla başa çıkmada bir fark yarattığını düşünüyorum. Yetiştirilme şekli her şeyin ötesinde”. Otoriter, katı disiplini olan bir babaya sahip olan Eddy ise intihar etmiştir.

Yapılan araştırmanın bilime pozitif olarak katkıda bulunma düşüncesi olsa bile en başından hayatlarının başkaları tarafından planlanmış olması, denek olarak kullanılan insanların bazılarının intihar etmiş olması, deneydeki bireyleri bu kadar kötü etkilemesi kesinlikle korkunç. Film kişiyi daha fazlasını bilme isteğine güdülüyor. Fakat araştırmanın bulguları Yale Üniversitesi’nin kütüphane arşivinde 25 Ekim 2065’e kadar mühürlü olarak korunmaktadır(1).


Kaynakça

  1. [Yale Üniversite Kütüphanesi Arşivleri, Çocuk Gelişim Merkezinin Evlat Edinme Çalışma Kayıtları] Erişim adresi: https://archives.yale.edu/…archival_objects/1202579, Erişim tarihi: 01.05.2021
  2. Ersoy, N. (2015). Araştırma Etiği. Kocaeli Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 1 (1), 2-8.
  3. İnanç, B., Bilgin, M., Atıcı Kılıç, M. (2013). Gelişim Psikolojisi Çocuk ve Ergen Gelişimi. (9.  Baskı) Pegem Akademi
  4. Yeşilyaprak, B. (2017). Eğitim Psikolojisi Gelişim-Öğrenme-Öğretim. (18. Baskı) Pegem Akademi
  5. Yörükoğlu, A. (1987). Çocuk Ruh Sağlığı. (13. Basım) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Okuduğunuz içerik sevgiyle oluşturulmuştur ❤️

Başa dön tuşu